21 Şubat 2022 Pazartesi

What do I want from life?

I just want to live a life of beauty;

I want to travel, notice sunsets,

eat food that I love, take care of my body,

take care of my soul, love, cry

cry in public if I want to, laugh like a maniac,

touch other people, be touched by others, 

be remembered, be kind. 

- J. Střelou

17 Ocak 2022 Pazartesi

Fahrenheit 451 ve Alıntılar

 ''Ama bir grup insanı bir araya getirip de konuşmalarına izin vermemek sosyallik değil bence; ya sence?'' Sayfa 49

''Devleti ve bizi kandırabileceğini sanan herkes delidir.'' Sayfa 54

''İtfaiyeciler yangınları besleyip büyütmek yerine engellemiyor muydu?'' Sayfa 55

13 Haziran 2021, editlenecek. 

30 Nisan 2021 Cuma

Kızıl Gezegen

Perseverance'ın Mars'a inişi sırasında çektiği görüntülere ve Mars'ın zemininde kaydettiği seslere ulaşmak için https://www.nasa.gov/press-release/nasa-s-mars-perseverance-rover-provides-front-row-seat-to-landing-first-audio/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

13 Eylül 2020 Pazar

Grigory Petrov – Beyaz Zambaklar Ülkesinde / Kısa ve En Önemli Olabilecek Notlar

 Grigory Petrov – Beyaz Zambaklar Ülkesinde - 26/06/20 - 26/06/20

Yeni nesillere artık eskimiş, gerçekten zamanı geçmiş yönetim tarzları zorla uygulanamaz. Yeni nesillere daha yeni, daha akla uygun, daha adaletli, daha sağlam temellere dayanan yönetim tarzlarının uygulanması gerekir. Aklı başında yöneticilere sahip ülkelerde, artık bu işler böyle yapılmıyor. Bu memleketlerde, sarsıntı ve yıkıntılara meydan vermeden, halkın yönetimi için daha çok bilgi ve düşünce isteyen, daha adaletli yollara başvuruluyor.

Kimi ülkelerdeyse devlet adamları, halkın yönetim ve eğitiminin yavaş yavaş düzeltilmesi gerektiğini anlamıyor veya anlamak istemiyor. Sayfa 8

Carlyl’a göre; millet ve cansız bir kil tabakası gibidir. Eğer bir sanatçının eline geçmezse, sonsuza kadar şekilsiz ve hareketsiz kalır. Kısacası Carlyl’ın fikrine göre, milletlerin ve hatta bütün insalığın tarihini yapanlar, manen kuvvetli olanlar, zeka ve yetenek sahibi bireylerdir.

Kahraman, halkı heyecanlandırır ve alevlendirir. Fakat onu milletinden aldığı ateş ve heyecanla yakar.

Finler, kendilerine ‘’Suom’’ ve çok sevdikleri ülkelerine de ‘’bataklık arazi’’ anlamına gelen ‘’Suomi’’ derler.

Finlerin sahip olduğu büyük kültür ve medeniyet, sadece millet fertlerinin çalışmalarının bir ürünüdür.

* Millet sizi iyi bir öğrenim gördükten sonra, bir maaşa konasınız, akşamları kahvelerde iskambil veya domino masasının başına geçip eğlenesiniz diye okutmamıştır.

* Tüm bunlardan halkı suçlamak mümkün müdür? Dinden halka, kim, nerede, ne zaman ve nasıl söz etmiştir?... Şimdi ise, büyük yortularda bile kiliseler bir çöl kadar ıssız!

* Veba, kolera mikropları gözle görülemez. Ama bunlar çok küçük olsalar da bütün bir ülkeyi kırıp geçirir.

* Şehirlerdeki evlerde çoğunlukla oturularak geçirilen bir yaşam, sağlığı bozar, kasları gevşetir. Kanı zehirler, insanları tembelleştirir.

* Suç gençlerde değil, sizde! Siz gençleri nasıl eğitirseniz, onlar da öyle yetişir. Gençlere ne terbiye verdiniz?

* Anne babalar, çocuklarının ruhunu etkileyecek sözleri bilmezlerdi ki söylesinler. Onların kalıplaşmış ve sıradan öğütleri çocuğun ince ruhunda bir etki yapmazdı.

Lev Tolstoy şöyle demiş: ‘’Herkes, hayatında sadece refaha kavuşmak ister ama hiç kimse hayatı yükseltmek için gayret göstermez ve çalışarak hayatını daha iyi bir şekilde ayarlama ihtiyacını duymaz.’’

* Eğer gençliğin ruhunu, ekilmeyen bir tarla gibi kendi haline bırakırsanız, orada ısırgan ve diken yetişir.

* Talihsiz millet! Hem soyulur hem de birbirini soyar. Tanrı sevgisi için ulu mabetler yapar, sonra bu binaların önündeki meydanlıkta binlerce insanı diri diri yakar. Bir kısmı da Tanrı yolunda ölür.

* İçimden de, Ey Tanrı’m, beni niçin yakalattırmıyorsun diye isyan ediyordum, yakalanmayınca daha çok kızıyor, gökyüzüne bakıp demek ki orası da boş, yeryüzü de yalan, gök de yalan, diyordum.

* Biri, soğuk bir karanlık ve bilgisizlik içinde ölmüş, diğeri güneş ışınlarıyla parlak bir bahar hayatı yaşamaya çağrılmıştır. – Haydut Karokep

* İnsanlık her zaman koca bir çocuğa benzer. İnsanlar kendi aralarındaki anlaşmazlıkları hep kavga ve gürültüyle çözerler. İyi fikirlerini bile eli sopalı savunmak isterler. – Yarvinen’in ilhamı olan konferanstan

* Ben kurabiye satarım ama niçin kendi sanatımda, kendi işimde Robinson olmayayım? Bu işi o dereceye vardırabilirim ki, ballı ve tatlı kurabiyeler, bu ülkede yalnız zenginlere özgü bir lüks olmaktan çıkar, fakirler de bunları kolayca elde eder.’’

* Sanırım, yeryüzündeki ulusların çoğu henüz yamyamlıktan kurtulamamıştır. Yalnız, şimdiki yamyamlık eskisi gibi değil. Başkalarının topraklarını zorla alan komutanlardan, niçin bu kadar büyük bir saygıyla söz edildiğini anlayamıyorum. Büyük İskender, Anibal, Sezar, Napolyon ve daha bunlar gibi binlerce komutan, yabancıların topraklarını yağma etmekten başka ne yapmıştır?

* Milletin bu katlanma gücünden aşk ve heyecanla söz edilir. Milletin sabırla dayanması, bir din derecesine yükseltilir. Zaten Hristiyanlığını sabır ve dayanma dinine çevirmemişler midir? Sayfa 80

* Memleket halkının en kalabalık ve asıl kesiminin kültürden yoksun bırakılması, bir cinayettir. Bu, devletin kendi kendini yıkması, yağma etmesi demektir.

Sayfa 88, Dante – Cehennem. / Sayfa 91 – Çocuklara vurulan iğneler.

‘’Sen, ne Sezar’dın ne Napolyon’dun. Bir karış toprak işgal etmedin. Bir damla kan dökmedin. Fakat yurdumuza binlerce yeni, sağlam, güçlü ve çalışkan el kazandırdın.

Milletin sağlığı için çalışıp didinen büyük kahramanın adı, sonsuzluğa kadar övülsün!’’ 

Benim Üniversitelerim'den Sizlerle Paylaşmak İstediğim Alıntılar

Maksim Gorki – Benim Üniversitelerim - 24/06/20 - 25/06/20

‘’Bir kez ben ‘Tanrı’nın görüntüsünde ve onun benzeri’ olarak yaratılmadım. Böyle bir şey yok. Erdem? Böyle bir şey bilmiyorum. Güç? Hiçbir şey yapamam. İyilik? Ben iyi de değilim. Hayır, değilim! İkinci olarak, ya Tanrı yaşamın bana ne denli kötü davrandığını bilmiyor ya da biliyor da bana yardım etmek için bir şey yapmıyor. Ya da yardım edebilir ama etmek istemiyor. Üçüncü olarak; Tanrı hiç de her şeyi bilen, her şeyi yapabilen, merhametli biri değil. Çünkü Tanrı diye bir şey yoktur. Uydurmadır bu, tamamen uydurma. Yaşamımız da uydurma ama beni kandıramazlar!...’’ Sayfa 89 

‘’Beni engelleyen başka ne var ki? Ne var? Aşağı yukarı yirmi yıldır ona inandım, onun korkusuyla yaşadım. Dişimi sıktım, çünkü soru sormak yasaklanmıştı. Her şey yukarıdan duyuruluyordu. Ömrümü, elim kolum bağlı geçirdim. Sonra İncil’i dikkatle okudum… Ve bütün bunların uydurma olduğunu gördüm. Hepsi uydurma, Nikita!’’ Sayfa 91

''Yakın arkadaşım yoktu. Bana ‘’işlenecek bir hammadde’’ gözüyle bakan insanlara yaklaşamıyordum. Onlar da hiçbir yakınlık göstermiyorlardı. Onları ilgilendiren özel konuların dışında bir şeyden ne zaman söz etsem, kısaca:

‘’Bırak bunları!’’ diye öğütte bulunuyorlardı.'' Sayfa 93

‘’Görünmez iplik insanların yüreklerinde, kemiklerindedir. İstersen onu koparıp atmayı dene! Onu kökünden koparıp atmayı bir dene! Çar, halk için Tanrı gibidir.''

‘’Bana kalırsa, içinde bir sürü gereksiz şey var. Sözgelimi, dilenciler için olanı: Yoksullar, mutludurlar. Neresi mutluymuş onların? Boşuna söylenmiş bir söz bu. Doğrusunu istersen, yoksullar konusunda açık olmayan bir yığın şey var. Bunları ayırt etmek gerek. Yoksulla yoksullaşmış olanı birbirinden ayırmak gerek. Eğer bir adam yoksulsa, ne işe yarar? Ama yoksullaşmışsa, belki de talihsizdir. İşte böyle bakılmalı. Bu, daha iyi bir yol.’’ Sayfa 96

‘’Kötülük öyle arttırılmalı ki, insanlar her yede ondan bıksın. Yeryüzündeki her ruh, şu Allah’ın belası sonbahardan nefret ettiği kadar ondan da nefret etsin!’’ Sayfa 105

‘’Sessiz insanlar, en çok da dindarlar… İşte bunlar korkulacak kişilerdir. Kabadayıların akıllarından ne geçtiğini anlayabilirsiniz. Böylece de tam zamanında saklanabilirsiniz. Ama sessizler, otların arasındaki bir yılan gibi sessizce ve sinsice arkanızdan gelirler; siz daha ne olduğunu anlamaya kalmadan, tam yüreğinizden sokuverirler. İşte ben, bu tip insanlardan korkarım. Sessiz ve kendi halinde olanlardan…’’ Sayfa 106

‘’Aslında, zamanı gelince hepimiz öleceğiz.’’ Diye söylendi. ‘’İnsanların aptalca bir geleneği, bu. Evet, işte böyle. Yakov… O öldü. Burada da bir bakırcı vardı. O da gitti. Geçen pazar, jandarmalar götürdüler onu.’’ Sayfa 108

‘’Yaşam… Tanrı belasını versin! Yaşa, çalış, didin ve eline hiçbir şey geçmesin. Ne beden ne de ruh için…’’ 

‘’Ne Tanrı, ne de çar, onları yadsımamızla düzelmeyecek. Önemli olan, insanların kendilerine kızıp sürdürdükleri bu kokuşmuş yaşayışa ‘hayır’ demeleri. İşte bütün sorun burada.’’

‘’Sözlerime dikkat et. İnsanların bir gün canına tak diyecek. Öfkeye kapılıp her şeyi parçalayacaklar. O kokuşmuş çöpleri yıkıp atacaklar. Milletin sabrı tükenecek bir gün.’’ Sayfa 109

‘’İşleri aceleye getirme, Mihayil Antonovic.’’ Dedi. ‘’İyi bir iş, asla çabuk olmaz. Yavaş yavaş yapmalısın.’’

‘’Öğretilen ve öğrenilen her şey, insandan gelir. İnsanların size öğrettiği şeyler, kitaptan öğrenilenlerden daha acıdır. İnsanların öğretiş biçimi kabadır. Ama bu biçimde öğrendiğimiz şeyler, daha köklüdürler.’’ Sayfa 122

‘’Ezilmemek için yaşamayı öğren.’’

‘’Hepsi iyi kitaplar! Örneğin bu; çok az bulunan bir kitaptır. Sansürce yakılması buyurdu. Devletin ne olduğunu öğrenmek istiyorsan, bunu oku.’’ Sayfa 123

''Birçok bakımdan birbirimize benziyorduk, benzerliklere dayanan dostluklar, kısa ömürlü olur.’’

''İntihar etmeye kalkıştıktan sonra, kendimi küçük görmeye başlamıştım. Bomboş, değersiz bir yaratık olduğum duygusuna kapılmıştım. Suçluluk duygusu beni eziyordu, yaşamaktan utanıyordum. Sayfa 124

‘’Öyle kötü ve haindi ki, vali bile makamını, işini gücünü bırakıp onu görmeye geldi. ‘Bayan!’ dedi. ‘Ayağınızı denk almanızı salık veririm. Çünkü hainliğiniz konusundaki söylentiler, ta St. Petersburg’a dek ulaştı.’ Elbette kadın, valiye bir bardak şarap sundu ve ‘Evinize huzur içinde dönün.’ dedi. ‘Ben huyumu değiştiremem!’ Aradan üç yıl bir ay geçti. Kadın birden bütün köylüleri bir araya topladı. ‘Alın!’ dedi. ‘Bütün topraklarım sizindir. Allah’a ısmarladık. Beni bağışlayın. Ben…’’

‘’Manastıra gidiyorum.’’ Diye tamamladı Hohol.

Kukuşkin, şaşkınlıkla ona bakıp başını salladı.

‘’Doğru. Başrahibe oldu. Demek sen de işittin?’’ Sayfa 135

‘’Bir şeyler öğreneceğim! Her tür kitap okuyacağım, sonra her ırmağı izleyeceğim, gördüğüm her şeyi anlayacağım! Başkalarına öğreteceğim! Evet öğreteceğim, insanın içini açabilmesi güzel bir şey, kardeşim! Hatta kadınlar bile… Kimileri yürekten konuşunca anlıyorlar.’’ Sayfa 144

‘’Kibar bir insan bana kötü davrandığında, buna katlanabiliyorum. Bir beyefendi, önemli bir insandır. Benim asla öğrenemeyeceğim şeyleri bilir o. Ama benden farksız olan köylüler… Onlar benimle alay edince, nasıl dayanabilirim? Aramızda ne var? Onlar paralarını rublelerle hesaplıyorlar, bense kapiklerle, bütün fark bu işte.’’ Sayfa 153

‘’Bana hırsız diyorlar. Doğru, çalıyorum. Ama herkes soygunculuk yaparak geçinmiyor mu? Herkes elinden geldiğince karşısındakini sömürmüyor mu? Tanrı bizi terk etmiş. Şeytan da almış başını gidiyor.’’ 154

‘’Hepimizi işte böyle haklayacaklar!’’ dedi. ‘’Tanrı gökyüzünde oturuyor ama öylesine aptal ki…’’ Sayfa 163

‘’Yaşam… Çok basit: Eğer üstteysen, sen yönetirsin. Yoksa yönetilirsin.’’ Sayfa 184

5 Eylül 2019 Perşembe

Carl Sagan'ın Okuma Listesi

1942 yılında yayımlanan İlhamın Anatomisi isimli kitap, başarıyı şöyle tanımlar: ''Başarı, belirli bir başlık hakkında yeterli bilgiye sahip olmaya ve orijinal/yeni fikir kombinasyonları üretebilecek kadar da dış konular hakkında bilgi sahibi olmaya bağlıdır.''
Modern tarihimizin kahramanlarından pek azı büyük Carl Sagan kadar başarılıdır. Kongre Kütüphanesi tarafından elde edilen, Sagan'a ait bir okuma listesi de, bu geniş açılı, birden fazla disipline yönelik merak ile saha içi uzmanlığın karışımını bizlere göstermektedir. Bu uzmanlık karışımı, sağlıklı bir okuma kombinasyonu ile de desteklenmektedir.

Tam Okunacak Kitaplar Listesi

  1. Ahlaksız - Gide
  2. Ölüm ya da Onursuz - Guuther
  3. Anormal Psikolojinin Hatları
  4. Kim İnsan Adına Konuşuyor? - Cousins
  5. Astronomi - Baker
  6. Kozmolojiye Gözlemsel Bir Bakış - Hubble
  7. Kanser
  8. Karsinojik Radyasyona Nicel Bir Bakış - Davis
  9. Star Kısa Bilimkurgu (S-F) Romanları #1
  10. Yeni Biyoloji #15
  11. Genç Arşimet - Huxley
  12. Julius Caesar - Shakespeare
  13. Sempozyum - Platon
  14. Eğitimsiz Bir Adamın Otobiyografisi - Hutchins
  15. Timaeus - Platon

Kısmen Okunacak Kitaplar Listesi

  1. Sıradışı Popüler Sanrılar
  2. Ama Biz Özgür Doğduk - Davis
  3. Felsefe Alanında Okumalar
  4. Batı Felsefesi Tarihi - Jones
  5. Grek Okuyucu - Auden
  6. J. Robert Oppenheimer Konusu Hakkında
  7. Berlitz Kendi Kendine Öğretmen: Almanca
  8. 2 Galaksi
  9. Geçmişin Kullanımları - Muller
  10. Cumhuriyet - Platon
  11. İncil - Anonim
  12. Birkaç adet Scientific American

Ders Kitapları

  1. Isı ve Termodinamik - Zemansky
  2. Termodinamik, Kinetik Teori, İstatistiki Mekanik - Sears
  3. Gazların Kinetik Teorisi - Kennard
  4. Termodinamik: İleri Bir İnceleme - Guggenheim
  5. Elektrik ve Elektromanyetizma - Hornwell
  6. Fonksiyon Teorisi (5. Baskı) - Knopp
  7. İleri Kalkülüs - Koplan (kısmen)
  8. Karmaşık Analiz - Ahlförs
  9. Diferansiyel ve İntegral Kalkülüs - Courant (kısmen, 2. Baskı)
  10. Elektrik Alanları - Rogers
  11. Elektromanyetizma - Krans
  12. İletişim Devreleri Temelleri - Smith

Evrim Ağacı'ndan alıntıdır.

23 Temmuz 2019 Salı

Su Geçirmez Kumaşlar Rüzgar ve Yağmurdan Enerji Elde Ediyor

Tayvan ve ABD'den bilim insanları Advanced Science Communication dergisinde yayımladıkları makale ile rüzgar, yağmur ve insan hareketi gibi çeşitli kaynaklardan enerji üretebilen, su geçirmez özellikte bir triboelektrik kumaş ürettiklerini duyurdular. 

Triboelektrik etki bazı malzemelerin birbirlerine sürtünmesi sonucunda görülüyor. 
Sürtünme sonucunda bir malzemeden diğerine transfer edilen elektronlar sebebiyle bu iki malzeme birbirinden uzaklaştırıldığında potansiyel fark oluşuyor. 

Günümüzde hem insanın kendi hareketinden hem de çevresindeki hareket kaynaklarından kolay bir şekilde enerji elde edilmesini sağlamak için çok sayıda çalışma yapılıyor. Şimdiye kadar yapılan araştırmalar sonucunda geliştirilen bazı küçük boyutlu triboelektrik nano jeneratörler ile düzensiz ve düşük frekanslı hareketlerden başarıyla enerji üretilebildi.


Bu çalışmalar için geliştirilen nano jeneratörler, düşük maliyetli ve güvenilir sonuç vermeleri gibi olumlu yönlere sahip olmalarının yanında, tek bir hareket türünden enerji üretebilmeleri ve ıslak veya aşırı nemli ortamlarda triboelektrik etkinin engellenmesi sebebiyle düzgün çalışamamaları gibi olumsuz özelliklere sahipti. Ayrıca, su geçirmez özellik sağlanmasının çok zor olması ve uzun süreli bir çözüm sağlamaması da başka bir eksiklik olarak görülüyordu. 

National Chung Hsing Üniversitesi ile Georgia Institute of Technology ortak çalışması ile Ying-Chih Lai ve arkadaşları yüksek triboelektrik etkiye ve aynı zamanda su geçirmez özelliğe sahip kumaş katmanlarından oluşan bir nano jeneratör tasarımı gerçekleştirmeyi başardılar. 

Tasarımlarının esnek yapıda olması sayesinde çok çeşitli kaynaklardan enerji toplamak mümkün oluyor. Geliştirilen nano jeneratör tasarımı ile insanın kendi hareketi sayesinde enerji üretilebildiği gibi, rüzgar ve yağmur damlalarının yol açtığı daha küçük hareketlerden de enerji hasadı gerçekleştirilebiliyor. 

Lai, iletken kumaşı örerken kullandıkları malzemeler sayesinde daha önceki nano jeneratörlerden daha yüksek oranlarda enerji elde edebildiklerini belirtiyor. Şemsiye ve yağmurluk örneklerinde denenen nano jeneratörler, su damlalarının kumaş yüzeye çarpması ile elektrik enerjisi üretebiliyor. Çalışmada ürettikleri kumaşın bayrak, çadır, çatı kaplaması, şemsiye ve yağmurluk gibi oldukça çeşitli alanlarda kullanım potansiyeline sahip olduğunu gösteren Lai ve arkadaşları akıllı kumaş ürünlerine yeni bir boyut kazandırmış görünüyor. 

Proje ekibi nano jeneratörlerinin ticari uygulamaları ile ilgili çalışmalara başladı. Çalışmanın sonuçları giyilebilir teknoloji, kendinden enerjili sensörler ve genel olarak enerji üretimi konularında yeni uygulamalara yol açacak gibi duruyor.

Minik Balıkların Mercan Resiflerindeki Kritik Rolü

Mercan resiflerinin besince fakir sularda bulunmalarına rağmen zengin bir balık çeşitliliğini nasıl destekleyebildiği uzun zamandır bilim insanlarının kafasını kurcalayan bir soru. Sonuçları 23 Mayıs'ta Science'ta yayımlanan bir araştırmaya göre, beklenmedik bir canlı grubunun bu çeşitliliği besleyen ana kaynak olduğu yönünde bulgular elde edildi. 

Bulgular ''kriptobentik'' (kripto: saklanan, bentik: dipte yaşayan anlamında) resif balıkları olarak adlandırılan ve çoğunlukla dipte yaşayan minik balık türlerinin mercan resiflerinde besin olarak tüketilen balık miktarının yaklaşık %60'ını karşılayarak çok kritik bir rol oynadığını gösteriyor. 

Kriptobentik resif balıkları bunu hızlı yaşam döngüleri sayesinde popülasyonlarını sürekli yenileyerek sağlıyor. 

Gobiidae ailesine ait balıklar, horozbinalar ve kardinal balıkları gibi kriptobentik resif balıkları, en küçük deniz omurgalıları arasında yer alıyor. Boyutları çeşitlilik gösterse de en küçükleri, uzunlukları 2,5 santimetreyi bile bulmayan çok hafif balıklar. Resiflerin diğer sakinleri bu balıkları, çoğunu doğduktan birkaç hafta içinde olmak üzere, büyük miktarlarda tüketiyor. 

Ancak kriptobentik balık popülasyonları bu sürekli avlanma karşısında yok olmak yerine bir şekilde yenileniyor. 

Araştırmacılar bu bulmacayı resiflerdeki balık larvalarını inceleyerek çözebildi. Çoğu balık türünün larvaları açık denize dağılıp çok azı hayatta kalırken kriptobentik resif balıklarının larvaları farklı bir davranış sergiliyor. 

Araştırmacılar, çoğu kriptobentik larvanın ebeveynlerinin yaşadığı resiflere yakın yerlerde kaldıklarını, böylece yavruların hayatta kalma oranının diğer türlere göre çok daha fazla olduğunu gözlemledi. Yetişkin balıklar daha büyük resif balıklarına av olarak onların popülasyonlarının devamlılığını sağlarken bu larvalar hızlı bir şekilde büyüyerek yetişkinlerin yerini alıyor.

Kriptobentik balık larvalarının resiflere yakın konumda bulunan balık larvası toplulukları arasında mutlak biçimde çoğunluğu oluşturduğu gözlemlendi. 

Araştırmacılar, kriptobentik balıkların geniş çeşitliliğin ve kendilerine özgü yaşama şekillerinin küresel ısınma ve başka çevre sorunları yüzünden başı dertte olan mercan resifleri için bir dayanıklılık kaynağı oluşturmasını umuyor. 

Bilim ve Teknik - Temmuz 19 sayısı. 

19 Haziran 2019 Çarşamba

Araçlardaki Hava Sürtünmesini Azaltan Hava Akımları

Uluslararası bir araştırma grubu, araçların arka kısımlarına hava püskürten cihazlar yerleştirerek hava sürtünmesini azaltmayı başardı. Dr. Ruiying Li ve arkadaşları tarafından yapılan araştırmanın sonuçları Physical Review Fluids’te yayımlandı.


Bir aracın yakıt tüketimini belirleyen en önemli etkenlerden biri hava sürtünmesidir. Günümüzdeki araçların biçimleri arasında fazla fark yoktur. Çünkü üreticiler tarafından yıllardır yapılan çalışmalar sonucunda hava sürtünmesini en aza indiren araç biçimleri bulunmuştur. Dolayısıyla gelecekte araç biçimlerinde yapılacak değişiklikler sonucunda hava sürtünmesinde önemli bir azalma sağlanması beklenmiyor. 

Bu yüzden, araştırmacılar, günümüzde hava sürtünmesini azaltmanın yeni yollarını bulmaya çalışıyor. Bir grup araştırmacı da bir aracın arka kısmından hava akımları püskürterek araca etki eden hava sürtünmesini azaltmayı başardı.

Araştırmacılar, testler sırasında kullandıkları aracın kare biçimli olan arka kısmına dört hava püskürtücü monte etti ve aracı bir rüzgar tünelinin içine 5 derecelik bir açıyla yerleştirdiler. Aracın saatte 90 km hızla hareket ettiği testler sırasında çeşitli aralıklarla hava akımları püskürtüldü.

Sonuçlar, bu yöntemle hava sürtünmesini %7 oranında düşürmenin böylece yakıt tüketimini azaltmanın mümkün olduğunu gösteriyor. Üstelik hava püskürtme sisteminin tükettiği enerji miktarı, tasarruf edilen enerji miktarından çok daha az. 

Geliştirilen yöntemin gerçek araçlarda kullanılabilmesi için hala pek çok çalışma yapılması gerekiyor. Öncelikli olarak rüzgar hızı ve yönüyle ilgili güvenilir ölçüm yapan sensörlere ve güçlü eyleyicilere (sistemin işleyişini yönlendiren mekanizma) gerekli. Bu cihazların araçlara nasıl monte edileceğinin ve uyum içinde çalışmalarının nasıl sağlanacağının da belirtilmesi gerekiyor.

Ayrıca testler sırasında kullanılan basit araç geometrisi gerçek araçlarınkinden hayli farklı. Test aracının biçimi, binek araçlardan daha çok kamyon ve tır gibi ticari araçlarınkine benziyor.

Okyanusların En Derinlerinde Nükleer Bomba İzleri

Çin Bilimler Akademisi’nde çalışan bir grup araştırmacının yaptığı çalışmalar, okyanusların en derinlerinde yaşayan kabuklu deniz canlılarının vücutlarında nükleer bomba testleri sırasında üretilmiş radyoaktif karbon bulunduğunu gösteriyor. Dr. Ning Wang ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmanın Geophysical Research Letters’ta yayımlandı. 

Dünya’daki yaşamın temeli olan karbon elementinin farklı izotopları vardır. Bu izotopların en bol bulunanı olan, atomların çekirdeğimde 6 proton ve 6 nötron olan karbon-12 radyoaktif değildir. Çok daha az bulunan, atomlarının çekirdeğinde 6 proton ve 8 nötron bulunan karbon-14 ise radyoaktiftir.

Dünya’nın atmosferine çarpan kozmik ışınlardaki parçacıkların azot atomlarıyla girdiği nükleer tepkimeler sonucunda karbon-14 izotopları ortaya çıkar. Karbon-14’ün insan etkinlikleri sonucunda yapay olarak üretildiği bir süreçte nükleer bomba denemeleridir. Patlama sırasında çevreye yayılan nötronlar, azot atomlarının karbon-14 izotoplarına dönüşmesine sebep olur. 

1950’lerde ve 1960’larda yapılan nükleer silah denemeleri sebebiyle atmosferdeki karbon-14 miktarı iki katına çıkmıştı. Günümüzdeyse atmosferdeki karbon-14 miktarı nükleer testlerin başlamasından önceki döneme göre %20 daha yüksek. 

Radyoaktif karbon sadece atmosferde kalmıyor, zamanla canlıların vücuduna da giriyor. Nükleer bomba testleri başladıktan kısa bir süre sonra deniz canlılarının vücudundaki karbon-14 oranı da artmaya başlamıştı.

Yapılan son çalışmada araştırmacılar okyanusların en derinlerinde yaşayan canlılara odaklanmış, Pasifik Okyanusu’ndaki Mariana, Mussau ve Yeni Britanya çukurlarından toplanan kabuklu deniz canlılarının vücutlarındaki karbon-14 miktarını incelemişler. 

Sonuçlar deniz yüzeyinin yaklaşık 11.000 metre altında yaşayan bu canlıların kas dokularındaki karbon-14 oranının derin okyanus sularındaki organik maddelerdekinden daha yüksek olduğunu gösteriyor. Canlıların sindirim boşluğundaki karbon-14 oranıysa Pasifik Okyanusu’nun yüzeyindeki sulardaki organik maddelerde bulunanla aynı. Bu sonuçlar, derin denizlerdeki kabuklu canlıların büyük oranda okyanus yüzeyinden gelen ölü organik maddeyle beslendiğini gösteriyor. Dolayısıyla nükleer bomba testleri sırasında üretilen karbon-14, besin zincirleri vasıtasıyla okyanusların derinlerdeki canlıların vücudunda birikiyor. 

İncelenen canlıların sığ sularda yaşayan kabuklu deniz canlılarıyla karşılaştırıldıklarında hem daha uzun ömürlü hem de daha büyük olmaları dikkat çekiyor. Sığ sularda yaşayan kabuklu canlıların ömrü genellikle 2 seneden daha kısadır, boyutları ise ortalama 2 santimetre kadardır. Okyanusun derinlerinden toplanan canlıların arasındaysa yaşı 10 senenin, boyutları 9 santimetrenin üzerinde olanlar var. Araştırmacıları bu durumu canlıların zamanla yaşadığı ortama uyum sağlamasına bağlıyor. Derin okyanus sularında hem sıcaklık daha düşüktür hem basınç daha yüksektir hem de besin daha azdır. Bu durum, muhtemelen, canlıların metabolizmasının ve hücre döngüsünün daha düşük olmasına sebep oluyor. Böylece canlıların enerji ihtiyacı daha az oluyor. Daha uzun ömürlü olmaları da karbon-14’ün canlıların vücudunda birikmesiyle sonuçlanıyor. 

Sıcaklık Rekorlarının Sebebi Jet Akımlarındaki Kıvrımlar Olabilir

Uluslararası bir araştırma grubu, 2018 yazından kuraklık ve sel şeklinde görülen olağan dışı hava olaylarının jet akımları olarak isimlendirilen, küresel ölçekteki şiddetli rüzgar alanlarıyla ilişkili olabileceğini belirledi.

Isı dalgaları (yüksek sıcaklık ve nemin uzun süre devam etmesi) ve seller gibi olağan dışı hava olaylarının insan hayatını, ekosistemi, tarım ürünlerini ve ekonomiyi olumsuz etkileyen sonuçları olabiliyor. 2018 yazında Kuzey Amerika’da, Batı Avrupa’da ve Hazar Denizi çevresinde aşırı sıcaklar ve kuraklıklar, Avrupa’nın güney ve doğu bölgeleriyle Japonya’da ise aşırı yağışlar ve seller görülmüştü. 

Bu tür olayların nerede ve ne zaman gerçekleşeceğinin doğru bir şekilde tahmin edilmesi hayli zordur. Sonuçları Environmental Research Letters dergisinde yayımlanan araştırmada bilim insanları, bu olağan dışı hava olaylarının jet akımlarının yönünde ortaya çıkan değişimlerle ilişkili olabileceğini buldu. Jet akımları, yerden yaklaşık 10 km yükseklikte ortaya çıkan ve batıdan doğuya doğru hareket eden şiddetli rüzgar alanlarıdır. Görece dar olan bu alanlar hayli uzundur. Bu nedenle akarsulara benzetilebilirler. Jet akımları, yakınlarındaki atmosferdeki alçak ve yüksek basınç alanlarını etkiler. 

Bu nedenle küresel ölçekteki hava olayları üzerinde etkilidirler. Jet akımları çoğunlukla hızla akan bir nehir gibi belirli bir yönde ve düzenli bir şekilde hareket eder. 

Ancak jet akımlarında bazı zamanlarda nehirlerdeki mendereslere benzer şekilde kıvrımlar -Rossby dalgaları olarak isimlendirilir- oluşabilir. Bu kıvrım bölgelerinde jet akımlarının hızı yavaşlar. Bu durum uzun süren hava olaylarının görülmesine neden olabilir. Örneğin bir bölgede birkaç hafta kalabilen Rossby dalgaları o bölgede sıcak havalarda kuraklığa, yağmur koşullarında ise sele yol açabilir.

Son yapılan araştırmada iklim bilimciler 2018 yazının haziran ve temmuz aylarında Avrupa-Asya üzerinde Rossby dalgalarının oluştuğunu belirledi. Araştırmada ayrıca Avrupa’da aşırıcı sıcakların ve kuraklıkların görüldüğü 2003,2006 ve 2015 yıllarında yaz aylarında Rossby dalgaları oluştuğu anlaşıldı. Elde edilen bilgiler son yirmi yılda bu olayın daha sık gerçekleştiğini ve daha uzun süre etkili olduğunu gösteriyor.

Araştırmacılar bu durumun nedeninin küresel ısınma ve iklim değişikleriyle ilgili olabileceğini düşünüyor. Dünya’nın ortalama sıcaklığındaki artışa bağlı olarak, karaların okyanuslara göre daha hızlı ısınması nedeniyle, kara ve okyanus sıcaklıkları arasındaki fark artabilir. 

Kara ve okyanus sıcaklıkları arasındaki farkın artması Rossby dalgalarının görülme sıklığını artırmış olabilir. Ancak uzmanlar bu görüşün sınanması için daha fazla araştırma yapılması gerektiğini söylüyor. 

4 Haziran 2019 Salı

Evrende yoğunluğu en yüksek olan madde nedir?

Büyük kütleli yıldızlar, nükleer yakıtlarını tükettikten sonra, çöken çekirdek kütleleri 1,4-2 Güneş kütlesi aralığında ise, çökme ancak nötron basıncı ile durdurulabiliyor ve en sonunda bu çekirdek nötron yıldızı denen 5-10 km’lik, neredeyse tümü nötronlardan oluşan, çok yoğun bir maddeye dönüşüyor. Kendi ekseninde saniyenin binde biri ile 30 saniye arasında bir devirle tur atabilen ve kendilerine özgü bazı sinyaller yayan bu yıldızları astrofizikçiler gözlemler.

Bu durumda nötron yıldızı maddesi evrendeki en yoğun madde diyebiliriz ama bu doğru olmaz. Nötron, parçacık fiziği açısından bakıldığında, temel bir parçacık değildir; bir hacmi vardır ve temel (noktasal, hacmi olmayan) parçacıklar olan kuarklardan ve kuarkları birbirine bağlayan gluonlardan oluşur. Nötronun içindeki bu temel parçacıklar hacimsel olarak neredeyse hiç yer tutmadığından, nötronun içindeki bu boşluğunda bir bölümünün büyük yıldızlarda, kendi kütle çekimlerinin sonucunda ortadan kalkacağını düşünebiliriz. Kurama göre, yakıtı biten yıldızların çöken çekirdek kütlesi 2 Güneş kütlesini aşmaya başladığı zaman nötronları da parçalanacak ve yıldız bir kuark maddesine ya da kuark yıldızına dönüşecektir.

Böyle bir yıldız şimdiye kadar gözlemlenmiş değildir. Burada bir de ayrıntı var; Kuark yıldızının içindeki kuarklar nötronun içindeki Yukarı ve Aşağı kuarklar yerine, onlardan daha kütleli Acayip kuarklar olacaktır. Acayip kuark yıldızı da bizim en yoğun maddeyi bulma yolculuğumuzda son durak değil.
Başlangıç kütleleri 25-30 Güneş kütlesini aşan yıldızların nükleer yakıtları tükendiğinde çöken çekirdekleri 3 Güneş kütlesini aşıyorsa, taşıdıkları o müthiş çekim güçleriyle (içerdikleri maddeyi kendi merkezine doğru çeken) nötron yıldızlarından ve kuark yıldızlarından daha yoğun bir madde oluşturabilirler mi? Evet, oluşturulabilir ve görünen o ki oluşturmuşlar. Böyle bir yıldız (örneğin bizim gökadamızın merkezinde Güneş’ten milyonlarca kat daha kütleli yıldız gibi) üzerine düşen ışığı da çektiği için karanlık görünür ve karadelik adını alır. Peki, karadelik maddesi nedir? Ne yazık ki bu sorunun yanıtını bilmiyoruz. Nötron yıldızında nötronlardan, kuark yıldızında Acayip kuarklardan söz edebiliyoruz ama karadelik haline gelmiş bir yıldızda, kuark ya da tanıdığımız hiçbir parçacıktan, söz edemiyoruz. Karadeliklerin yoğunluklarıyla ilgili neredeyse bir üst sınır yok. Bu nesneler içinde, kütle çekimine karşı durabilecek, basınç oluşturabilecek, hiçbir mekanizma, kuvvet ya da ilke bilmiyoruz. Sonuç olarak en yoğun madde arayışımız bizi karadeliklere götürür. 

Karadelikler asla görülmezler, fakat karadeliğin yerçekimi kuvvetine karşı koyamayan gaz kütleleri karadeliğe düşerken, sanki son bir çığlık atarlar.

Karadelikten kaynaklanan kütle çekimi çok güçlü olduğu için yakınlardaki yıldızların gazları karadeliğe doğru sarmal biçiminde yol alarak birikim diski adı verilen bir yapı oluşturur ve büyük bir hızla soğrulur. Gazlar birbirine sürtünerek ısınır ve ışır. Birikim diskinin en sıcak kısımları 100.000.000 derece selsiyus sıcaklığa ulaşabilir ve X-ışını kaynağıdır. Birikim diski, karadeliğin yakınındaki yıldızlardan kendine doğru çektiği, gaz halinde birikmiş maddedir. Diskin karadeliğe çok yakın olan bölgelerinden X-ışınları yayılır. Biriken gazlar çok yüksek hızda döner. Diğer yıldızlardan gelen gazlar birikim diskiyle çarpıştığı zaman sıcak, parlak bölgeler oluşur. Birikim diski yüksek hızda dönen gazlarla beslendiği için merkeze en yakın bölgeler aşırı derecede parlar, fakat kenarlar daha soğuk ve daha karanlıktır. Karadeliğin merkezine yakın geçen ışık ışınları yakalanır. Olay ufkunun sınırına yakın bölgelerdeki ışık ışınları olay ufkunu geçemedikleri için parlaklıklarını korur. Karadeliğin merkezinin uzağından geçen ışık ışınları ise karadelikten etkilenmeden yollarına devam eder.

3 Haziran 2019 Pazartesi

Karanlığı gören gözlerden bir tanesi: Prof.Dr.Feryal Özel


İlk karadelik görüntülerini elde eden ve iki yüzden fazla araştırmacının yer aldığı uluslararası projede bir de Türk bilim insanı var: Prof.Dr.Feryal Özel. 2016 yılında Bilim ve Teknik dergisinin yapmış olduğu bir röportajda bu projeyi anlatmış:

‘’Olay Ufku Teleskobu şu anda beni en heyecanlandıran astrofizik projesi. Milimetre ölçeğinde dalga boyunu ölçen birçok teleskop interferometrik olarak birbirine bağlanacak ve bu da bize bir galaksinin merkezindeki karadeliğin kara gölgesini yani olay ufkunu doğrudan görüntüleme imkanı sağlayacak. İnterferometrik gözlemler için en az birkaç teleskobun aynı anda bir kaynağa bakması ve eş zamanlı sinyal kaydetmesi gerekiyor. Dolayısıyla gözlemin vakitlerini, Olay Ufku Teleskop projesine dahil teleskopların aynı anda galaksinin merkezini görebileceği şekilde ayarlamamız gerekiyor. Bu sinyaller sonra birleştirilecek ve ortaya çıkan görüntüde karadeliğin gölgesinin görülüp görülmediğini tespit edeceğiz. Bu gölgenin görülüp görülmediğini tespit edeceğiz. Bu gölgenin öncelikle varlığı, ikinci olarak da büyüklüğü çok önemli, zira genel görelilik yasasına göre karadeliklerin ışığı dışarıya doğru geçirmeyen bir olay ufku olması gerekiyor. Öte yandan bu olay ufkunun büyüklüğü de net olarak hesaplayabildiğimiz bir bilimsel tahmin. Einstein’ın tahminlerine uymayan bir veri bulursak, örneğin karanlık enerji bulursak, bunun çok ilginç sonuçları olabilir.''

Karadelikler evren hakkındaki bilgimizin kesin olarak sınırlandığı noktadır.
Bir karadeliği tanımlayan sadece 3 bilgi vardır: kütlesi, dönme hızı ve taşıdığı elektrik yükü. Başka hiçbir şeyi ne bilebiliriz ne de hakkında iddia ortaya atabiliriz çünkü fizik kanunları bilgilerimizin sınırını çiziyor. Şu ana kadar bu 3 bilgiden sadece ilkini, yani kütlelerini, iyi bir şekilde ölçebildik ve hemen söyleyelim: evrende bulunan karadelikler çok çok kütleli. Karadeliğin kütlesini de ona en yakın olan yıldızlarını hareketlerini izleyerek ve ölçerek hesaplayabiliriz. 

Albert Einstein ve Genel Görelilik Kuramı

Genel görelilik kuramının tahminlerinden biri olan karadelikler uzun süre matematiksel spekülasyon olarak kaldı. İnsanlar bu çözümlerin gerçekliğinden uzun süre emin olamadı. Fakat Dünya’nın içinde bulunduğu gökadamızın merkezinde kütlesi Güneş’inkinin yaklaşık 4 milyon katı olan bir cisim bulundu. Cisimden ne görünür ışık ne de X ışını geliyordu. Tamamen karanlıktı. Öte yandan bu kadar kütlenin bu kadar küçük bir yere nasıl sığdırılacağına bilinen fizik bir açıklama getiremiyordu. Dolayısıyla bilim insanları bunun bir karadelik olduğuna hükmetti. Merak edenler için gökadamızın merkezinde bulunan bu karadelik Dünya’dan bakıldığında Yay takımyıldızının Sagittarius A* sahası içinde kalıyor. 

Astrofizikçiler kütlesi yeterince büyük her gökadanın (galaksinin) merkezinde süper kütleli devasa bir karadelik bulunduğunu düşünüyor. Çok büyük karadeliklerin kütlesinin Güneş’inkinin milyonlarca, hatta belki milyarlarca katı olabileceği düşünülüyor. Şimdiye kadar bulunan karadeliklerin en büyüğü olan OJ287, Yengeç takımyıldızında ve bizden yaklaşık 3,5 milyar ışık yılı uzakta. Kütlesi ise Güneş’in yaklaşık 18 milyar katı. 

Karadelikler insan gözü tarafından görülemez çünkü ışığı tamamen emerler. Bir cismi görmemizi sağlayan şey fotonların o cisme çarpması, cismin atomları ile etkileşime girip kendine özgü bir miktarda yansıması ve frekans değerlerinin değişmesidir. Cisimden yansıyan ışık sayesinde cismi görebiliriz. Işıktaki değişimler de bize bu cismin rengi hakkında bilgi verir. Karadeliğe gelen ışık ise yansıyacak bir yüzey bulamaz ve hızla karadeliğin içine doğru ‘’akmaya’’ başlar. Dışarı hiç ışık çıkmaz. 

Astrofiziğin bilgi kaynağı ışık, yani fotonlardır. Eğer bir cisimden bize foton ulaşmazsa o cismi astronomi bakımından görmek mümkün olmaz, fakat astrofiziksel hesaplamalar sayesinde karadeliklerin var olduğundan eminiz ve bize yolladıkları kütleçekimsel dalgaları da gözlemleyebiliyoruz. Nitekim LIGO ve Virgo araştırmacıları bugüne kadar on karadelik-karadelik ve bir de nötron yıldızı-nötron yıldızı birleşmesinden ortaya çıkan kütleçekimsel dalgaları tespit etti. Ancak karadeliklere ilişkin doğrudan kanıt karadeliğin olay ufkunun ve gölgesinin görüntülenmesiyle ilk kez elde edilmiş oldu.

2 Haziran 2019 Pazar

Karadelik / 1

İki yüzün üzerinde araştırmacının yer aldığı uluslararası bir araştırma grubu, ilk kez bir karadeliği doğrudan görüntülemeyi başardı. Karadelik, Dünya'ya yaklaşık 55 milyon ışık yılı uzaklıktaki Messier 87 ya da kısaca M87 olarak adlandırılan bir gökadanın merkezinde yer alıyor. Gökadanın ismi dolayısıyla M87 olarak adlandırılan karadeliğin görüntüsünü elde etmek için dört ayı kıtadaki sekiz ayrı radyo teleskobun (radyo dalgalarına duyarlı teleskop) topladığı veriler bir araya getirilerek analiz edildi. Üretilen dört ayrı görüntüde de karadelik bir ışık halkası tarafından çevrelenmiş karanlık bir bölge olarak görülüyor. 

Karadeliklerin varlığı genel görelilik kuramı tarafından tahmin edilmişti. Karadelikleri diğer gökcisimlerinden ayıran en önemli özellik, etraflarında bir olay ufku olmasıdır. Bir kez olay ufkunu geçerek karadeliğin içine düşen bir cismin bir daha olay ufkunun dışına çıkması mümkün değildir. Çünkü olay ufkunun içindeki kurtulma hızı (bir gökcisminin çekiminden kurtulmak için ulaşılması gereken hız) ışık hızından daha büyüktür. Işık hızından daha hızlı hareket etmek mümkün olmadığı için hiçbir şey karadeliğin çekiminden kurtulamaz. 

Karadelikler ışık yaymadıkları için doğrudan gözlemlenemezler. Ancak olay ufkunun dışındaki elektrik yüklü parçacıklar,karadeliğin çekiminin etkisiyle ivmelendiklerinde ışık yayarlar. Dolayısıyla yoğun madde bulutuyla çevrelenmiş bir karadeliğin ışık halesinin ortasında bir gölge gibi görünmesi gerekir. 


Bir karadeliği doğrudan görüntülemek çok zordur. Bugüne kadar herhangi bir karadeliği doğrudan görüntülemek mümkün olmamıştı. Yakın zamanlarda sonuçlanan çalışmanın başarıya ulaşmasının nedeniyse tek bir teleskop tarafından toplanan verilerin değil, yeryüzünün farklı bölgelerindeki çok sayıda teleskobun topladığı verilerin kullanılması. 


Olay Ufku Teleskobu (Event Horizon Telescobe, EHT) olarak adlandırılan teleskoplar dizisi dört ayrı kıtadaki sekiz radyo teleskoptan oluşuyor. Birbirinden bağımsız biçimde çalışan teleskoplar gökcisimleri tarafından yayılan radyo dalgalarını algılıyorlar. Karadelikler gökyüzündeki diğer radyo dalgası kaynaklarıyla karşılaştırıldıklarında hem çok daha küçük hem de çok daha solgundurlar. Bu yüzden gökbilimciler karadeliği daha net görebilmek için karadelik ile Dünya arasındaki bulutların içinden geçebilen kısa boylu radyo dalgalarına odaklanmışlar. 


Bir karadeliğin görüntüsünü elde edebilmek için açısal çözünürlüğün de çok yüksek olması gerekiyor. Teleskopların bulunduğu bölgelerdeki hava durumu tahminlerine dayanılarak tüm teleskopların aynı anda M87'yi gözlemleyebileceği dört tarih belirlenmiş. Her bir teleskop bu tarihlerde toplam bir milyon gigabaytlık veri toplamış. Daha sonra bu veriler bir araya getirilerek analiz edilmiş. Dört ayrı grubun farklı yöntemler kullanarak yaptığı çalışmalar sonucunda karadeliğin dört ayrı fotoğrafı üretilmiş. 


Fotoğraflar birbirine çok benziyor. Tamamında bir ışık halesiyle çevrili karanlık bir bölge var. Araştırmacılar, görüntünün merkezindeki karanlık bölgenin karadeliğin ''gölgesi'' olduğunu düşünüyor.