28 Mayıs 2025 Çarşamba

İdealleri Gerçekleştirmek, Akıl ile Mümkündür 9/A

İzmirli hemşehrimiz Homeros, İlyada adlı eserinde Truva (Anadolu) - Yunan Savaşı’ndan ayrıntıyla bahsederken, Yunan generali Agamemnon’un hileyle savaşı kazandığını, Yunan tanrılarının bile Agamemnon’un hileleri karşısında çaresiz kaldığını anlatır. Agamemnon; Yunandır, Batıdır.

Büyük Fatih, Hazreti Muhammed’in hadisinden güç alarak, Konstantinapol’ün burçlarına bayrağımızı diktiğinde ‘’Yunan’dan Truva’nın intikamını aldık.’’ diyerek Anadolu’nun Batı karşısındaki galibiyetini doğu halklarına müjdelemişti.

20. yüzyıl… Fetihler çağının sonu. Tek dişi kalmış canavarlar, bir kez daha dedeleri Agamemnon’un peşinden Anadolu sınırlarına üşüştüler. Hayalleri, 450 yıl önce Türk’e vatan olan Konstantinapol’ü almaktı. Bunun için de boğazın anahtarı Çanakkale’yi, Kilitbahir’i geçeceklerini umuyorlardı.

 Anadolu’nun kınalı kuzuları, 1915 yılının Mart ayında, vatan bildiği Ege’nin soğuk sularına kurban oldu. Kurban oldular ama İngilizlerin 65 yıl tahtta kalan kraliçelerine adadıkları Queen Elizabeth’i, müttefikleri Fransa’ya ait olan ve ‘’denizlere sığmaz’’ diye tanınan Crups ve nice işgal gemisini soğuk sulara döşedikleri mayınlarla, kahraman Seyitlerin top atışları sayesinde balçıkla sıvadılar.

Ve gemilerle Çanakkale’nin geçit vermez toprağına ayak basan emperyalistlere karşı mavi gözlü kurdun verdiği emirle, şehadetlerle, Arıburnu’nda, Seddülbahir’de, Conkbayırı ve Anafartalar’da ruhunu memleket toprağına hediye eden ana kuzuları yatıyorlar.

Çanakkale geçilemedi…

Yok yok, geçildi.

30 Ekim 1918… Limni Adasının Mondros Limanında binlerce yıl sonra dirilen Agamemnon’un adını taşıyan zırhlıda Türk’ün elini koluna bağlayan Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı. Kime imzalattılar biliyor musunuz? Çanakkale Boğazı’nı işgalciler geçmesin diye mayınlarla dolduran Rauf Bey’e.

13 Ekim 1918… İngiliz bayraklı savaş gemileri,

Fransız bayraklı savaş gemileri,

İtalyan bayraklı savaş gemileri,

Yunan bayraklı savaş gemileri,

Amerikan bayraklı savaş gemileri,

Çanakkale’den geçerek Dolmabahçe Sarayı’nın tam karşısına, padişahımız efendimiz Vahdettin’in gözünün gördüğü yere dikildiler.

Padişahımız ve damadı Ferit, pek çaresiz ve teslimkârdı. İngiliz Muhipler Cemiyeti’ni kurup, hemen üye oldular. Kurtuluş, işgalcilerin insafındaydı sanırım.

Aynı gün… Adana’dan bir yolcu İstanbul’a gelmiş, İngilizlerin hücum botu Enterprise ile yanında Dr. İsmail Hakkı ve yaveri Cevat Abbas ile Boğaz’dan karşı yakaya geçiyordu. Söylediği söz, ondan sonraki 5 yılda ve ondan sonraki yaşanacak tüm yıllarda Türk milletine rehber oldu.

‘’Geldikleri gibi giderler!’’

O gün Çanakkale’den geçerek İstanbul’a zırhlılarıyla demirleyen işgal kuvvetlerinin zulmü, 6 Ekim 1923’te kahraman komutan Refet Bey’in aynı Büyük Fatih 2.Mehmet gibi, beyaz at üzerinde İstanbul’u teslim almasıyla sona erdi.

Çanakkale, İstanbul’un, Marmara’nın kapısıdır.

Karadeniz’in kapısıdır.

Truvalıların o gün kaybettiklerini İlyada’dan öğrendik. Önceki atalarımızın yenilmişliğini, 2 Fatih bize unutturdu.

Fatih Sultan Mehmet ve Gazi Mustafa Kemal.

Fetihler Çağı, İkinci Dünya Savaşı ile kapandı. Artık işgaller topla tüfekle yapılmıyor. Vatan savunması toprağa düşen genç bedenler üzerinden gerçekleşmiyor.

Ülkemizin bugünkü sınırları İngiltere’den Fransa’ya, İspanya’dan İtalya’ya birçok ülkenin yüzölçümünden daha büyük. Şimdi gelişmiş ülkelerin gücü, topraklarının büyüklüğü ile değil, ulusal savunma sanayileri, üretim araçlarının gücü ve kullandıkları enerji miktarı ile ölçülüyor.

Eceabat’tan Gelibolu’ya, feribotlarla her gün Batılı ülkelerin ürettiği otomobiller, telefonlar, saatler, kıyafetler ve nice ithal ürün geçip gidiyor. Gelişmiş ülkeler, zayıf ve güçsüz ülkeleri askerleriyle değil ürettikleri ürünlerle işgal ederek sömürüyorlar. Yani bugün, dünün silahının yerini tüketim ürünleri, dünün askerinin yerini de ürünü üreten makineler ve işçiler aldı.

Bugün, modern çağdayız. Modern çağın anahtarı akıl… ‘’Çanakkale geçilemedi, geçilemez!’’ yeminine sadık kalmak istiyorsak yolumuz bilimin yolu olmalıdır. Yani bugünün gençleri bilimsel eğitim süzgecinden geçirilerek, 21.yüzyıla ve ülkemizin beklentilerine hazır hale getirilmelidir. Büyük kurtarıcı ‘’Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.’’ diyerek Türk milletine mutlak yolu göstermiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder