İzmirli hemşehrimiz Homeros, İlyada adlı eserinde Truva (Anadolu) - Yunan Savaşı’ndan ayrıntıyla bahsederken, Yunan generali Agamemnon’un hileyle savaşı kazandığını, Yunan tanrılarının bile Agamemnon’un hileleri karşısında çaresiz kaldığını anlatır. Agamemnon; Yunandır, Batıdır.
Büyük Fatih, Hazreti Muhammed’in
hadisinden güç alarak, Konstantinapol’ün burçlarına bayrağımızı diktiğinde
‘’Yunan’dan Truva’nın intikamını aldık.’’ diyerek Anadolu’nun Batı karşısındaki
galibiyetini doğu halklarına müjdelemişti.
20.
yüzyıl… Fetihler çağının sonu. Tek dişi kalmış canavarlar, bir kez daha
dedeleri Agamemnon’un peşinden
Anadolu sınırlarına üşüştüler. Hayalleri, 450 yıl önce Türk’e vatan olan
Konstantinapol’ü almaktı. Bunun için de boğazın anahtarı Çanakkale’yi,
Kilitbahir’i geçeceklerini umuyorlardı.
Anadolu’nun kınalı kuzuları, 1915 yılının Mart
ayında, vatan bildiği Ege’nin soğuk sularına kurban oldu. Kurban oldular ama
İngilizlerin 65 yıl tahtta kalan kraliçelerine adadıkları Queen Elizabeth’i, müttefikleri
Fransa’ya ait olan ve ‘’denizlere sığmaz’’ diye tanınan Crups ve nice işgal
gemisini soğuk sulara döşedikleri mayınlarla, kahraman Seyitlerin top atışları
sayesinde balçıkla sıvadılar.
Ve
gemilerle Çanakkale’nin geçit vermez toprağına ayak basan emperyalistlere karşı
mavi gözlü kurdun verdiği emirle, şehadetlerle, Arıburnu’nda, Seddülbahir’de,
Conkbayırı ve Anafartalar’da ruhunu memleket toprağına hediye eden ana kuzuları
yatıyorlar.
Çanakkale
geçilemedi…
Yok
yok, geçildi.
30
Ekim 1918… Limni Adasının Mondros Limanında binlerce yıl sonra dirilen Agamemnon’un adını taşıyan zırhlıda Türk’ün elini koluna bağlayan Mondros
Ateşkes Antlaşması imzalandı. Kime imzalattılar biliyor musunuz? Çanakkale
Boğazı’nı işgalciler geçmesin diye mayınlarla dolduran Rauf Bey’e.
13 Ekim 1918…
İngiliz bayraklı savaş gemileri,
Fransız
bayraklı savaş gemileri,
İtalyan
bayraklı savaş gemileri,
Yunan bayraklı
savaş gemileri,
Amerikan bayraklı
savaş gemileri,
Çanakkale’den geçerek
Dolmabahçe Sarayı’nın tam karşısına, padişahımız efendimiz Vahdettin’in gözünün
gördüğü yere dikildiler.
Padişahımız ve
damadı Ferit, pek çaresiz ve teslimkârdı. İngiliz
Muhipler Cemiyeti’ni kurup, hemen üye oldular. Kurtuluş, işgalcilerin insafındaydı
sanırım.
Aynı gün…
Adana’dan bir yolcu İstanbul’a gelmiş, İngilizlerin hücum botu Enterprise ile
yanında Dr. İsmail Hakkı ve yaveri Cevat Abbas ile Boğaz’dan karşı yakaya
geçiyordu. Söylediği söz, ondan sonraki 5 yılda ve ondan sonraki yaşanacak tüm
yıllarda Türk milletine rehber oldu.
‘’Geldikleri
gibi giderler!’’
O gün
Çanakkale’den geçerek İstanbul’a zırhlılarıyla demirleyen işgal kuvvetlerinin
zulmü, 6 Ekim 1923’te kahraman komutan Refet Bey’in aynı Büyük Fatih 2.Mehmet
gibi, beyaz at üzerinde İstanbul’u teslim almasıyla sona erdi.
Çanakkale,
İstanbul’un, Marmara’nın kapısıdır.
Karadeniz’in
kapısıdır.
Truvalıların o
gün kaybettiklerini İlyada’dan öğrendik. Önceki atalarımızın yenilmişliğini, 2
Fatih bize unutturdu.
Fatih Sultan
Mehmet ve Gazi Mustafa Kemal.
Fetihler Çağı,
İkinci Dünya Savaşı ile kapandı. Artık işgaller topla tüfekle yapılmıyor. Vatan
savunması toprağa düşen genç bedenler üzerinden gerçekleşmiyor.
Ülkemizin
bugünkü sınırları İngiltere’den Fransa’ya, İspanya’dan İtalya’ya birçok ülkenin
yüzölçümünden daha büyük. Şimdi gelişmiş ülkelerin gücü, topraklarının
büyüklüğü ile değil, ulusal savunma sanayileri, üretim araçlarının gücü ve
kullandıkları enerji miktarı ile ölçülüyor.
Eceabat’tan
Gelibolu’ya, feribotlarla her gün Batılı ülkelerin ürettiği otomobiller,
telefonlar, saatler, kıyafetler ve nice ithal ürün geçip gidiyor. Gelişmiş
ülkeler, zayıf ve güçsüz ülkeleri askerleriyle değil ürettikleri ürünlerle
işgal ederek sömürüyorlar. Yani bugün, dünün silahının yerini tüketim ürünleri,
dünün askerinin yerini de ürünü üreten makineler ve işçiler aldı.
Bugün, modern
çağdayız. Modern çağın anahtarı akıl… ‘’Çanakkale geçilemedi, geçilemez!’’
yeminine sadık kalmak istiyorsak yolumuz bilimin yolu olmalıdır. Yani bugünün
gençleri bilimsel eğitim süzgecinden geçirilerek, 21.yüzyıla ve ülkemizin
beklentilerine hazır hale getirilmelidir. Büyük kurtarıcı ‘’Hayatta en
hakiki mürşit ilimdir, fendir.’’ diyerek Türk milletine
mutlak yolu göstermiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder