28 Mayıs 2025 Çarşamba

kutadgu bilig 12/a

 Domino taşlarını peş peşe dik bir şekilde düz bir zemine dizip ilk taşa dokunduğumuzda hepsinin yıkıldığını görürüz.

7. yüzyılın hemen başında Dünya’nın iki süper gücünden Doğu Roma İmparatoru İhtiyar Heraklius ile Sasani İmparatoru 2. Hüsrev kırk yıl süren imkansız savaşı başlattılar. Hüsrev, Kudüs’teki kutsal çarmıhı yerinden oynatınca Heraklius da intikam ateşiyle Zerdüşt tapınaklarındaki alevleri söndürdü.

Anadolu, İran, Irak ve  Filistin yangın yerine döndü. Bin yıllık İpek Yolu’na alternatif arandı. Hintlinin, Çinlinin ürettiği mallar Avrupa’ya yeni bir güzergahla, Baharat Yolu ile taşınmaya başlandı.

Sasani Vassalı Hire merkezli Lahmiler ve Bizans Vassalı Şam merkezli Gassaniler, büyük savaştan karlı çıkan iki güç oldular. Baharat Yolu’nun üzerindeydiler ve zenginleştiler. Bunlar tabii ki Araplardı. İslam ile tek çatı altında birleştiler. Bir dönem Emeviler adıyla Şam başkenti oldu, bir dönem Abbasiler adıyla Bağdat başkenti oldu.

Sasaniler, Zerdüşt ateşinden küle döndü. Bizans ise çivilenen elleriyle İstanbul’a çekildi. Araplar kılıçla Batı’da Mısır’dan Libya’ya oradan Endülüs’e, doğuda Türkistan’a kadar yayıldılar.

9 yüzyılın ilk yarısında baharat ile, ipek ile dolup taşan hilafet coğrafyası barışçıl bir asır başlattı. Karnı tok sırtı pek Araplar doğaya merak saldılar. Zaten ticaretin erbabı olan kervan sahipleri İlk Çağ’ın Hint, Çin, İran yazılı eserlerini Bağdat’a taşıyorlardı. Batıya da mal taşıyan bu tüccarlar, Batı’dan Batlamyus’u, Aristo’yu, Platon’u Bağdat’a getirdiler. Bağdat; 9, 10 ve 11.yüzyıllarda bilim ve kültürün başkenti oldu. Hintçe, Farsça, Çince, Eski Yunanca, Aramice ve Süryanice eserler Arapça’ya çevrildi. Abbasi halifesi 2. Memun’un emriyle Bağdat’ta medrese kuruldu.

Kimler yoktu ki o medresede? Bazısı öğretmen, bazısı öğrenci…

İbni Sina, Farabi, Ömer Hayyam, Hasan Sabbah ve niceleri…

Emevilerin kılıçla İslamından, Abbasilerin bilgi ve barışla İslamına… İşte bu ortamda, 1019’da Balasagun’da doğdu Yusuf. Uygur Türk mirasıyla Abbasi İslam Rönesansı ışığında şekillendi aklı…

Kaşgar’a göç etti. Karahanlı Türklerinin otağıydı bu coğrafya. Öncülleri Çinli Sun Tsu, Yunanlı Platon ve Farabi gibi siyasetnamesini yazmaya başladı Kaşgar’da.

Seveni sevmez geyik gibi kaçar

Kaçana yapışır ayağından tutar

Bir bakarsın süslenip ardından koşar

Bir bakarsın yine döndürür yüzünü

Bir bakarsın görmezden gelip yere bakar

Bir bakarsın yine döndürür yüzünü

Tutmak istersen nazlanır

Vermez özünü

Kutadgu Bilig’i 2 yılda tamamlamıştır. Farabi’den, Ömer Hayyam’dan, Biruni’den, Firdevsi’den beslenmiştir dimağı.

Siyasetnamesini, Karahanlı Hükümdarı Tamgaç Uluğ Buğra Han’a sunmuştur. Hacip unvanıyla saraya davet edilmiştir. Peki bu eser hangi şartlarda, hangi amaçla yazılmıştır?

O esnada Türkistan bölgesi siyasi kargaşa içindeydi. Moğol baskıları, iç savaşlar ve dış istilalar bölge halkını derinden etkilemişti.

Yusuf Has Hacip, halkın manevi değerlerini güçlendirmek, halkı bir araya getirmek ve onlara rehberlik etmek amacıyla bu eseri dönemin Türkçesiyle kaleme almıştır.

Ahlaki prensipler, devlet yönetim, aile ilişkileri, dostluk, sadakat ve adalet gibi konuları ele almaktadır. Eserin yazılış amacını Turgut Özakman’ın ‘’Şu Çılgın Türkler’’ kitabını yazma amacına benzetebiliriz. İki eser de tarihte hoş bir seda olarak kaldılar.

20. yüzyıla kadar Ortadoğu ve daha doğusunda iki meslek pek revaçta ve çok itibarlıydı. Berberlik ve anlatıcılık.

İlki hacamat yapar, iltihap deşer, İslami sünnet merasini tamamlardı. Yani doktorluktu anlayacağınız…

Anlatıcılar ise diyar diyar gezer, kutsal kitaplardaki menkıbeleri ballandıra ballandıra, üzerine kata kata anlatır, bilimsel olmasa da bilgiyi dilden dile yayarlardı.

Yusuf, Siyasetnamesini bu nedenle yüz yüze konuşmalar ve tiyatral ögelerle süsleyerek yazmıştır. Yaşadığı dönemde okur yazar kaç kişi vardı ki?

Mesele yazıların, okuyanın dili ile anlatıcıya nakledilmesi ve anlatıcının da ayak bastığı her yere bilgiyi taşımasıdır.

Yusuf Has Hacip, devlet yöneticilerine birbirine bağlı bulunan fert, cemiyet ve devlet hayatının ideal bir biçimde düzenlenmesinde zaruri olan zihniyet, akıl ve faziletlerin neler olduğu ve bunların nasıl elde edileceği üzerine sanatkarane bir şekilde durmuştur.

Verdiği örnekler bin yıllık Türk töresi ve devlet geleneğine aittir.

Şu vasıflar olmalı kumandanda

Sefere çıkanda, ordu düzende

Savaşta olmalı aslan yüreği

Dövüşünce gerek kaplan bileği

Domuz gibi inatçı, kurt gibi güçlü

Ayı gibi azgın, yaban öküzü öçlü

Hilede kızıl tilki gibi olmalı

Deve buğrası gibi öç, kin sunmalı

Saksağandan daha tetik olmalı

Kaya kuzgunu gibi uzağı seçmeli

Hamiyeti aslanlar gibi yüce

Baykuş gibi uykusuz kalmalı gece

 

Siyasetnamesinde geçen bu manzum kesit, Anadolu’nun çelik kapılarını Türk akıncılarına açan Alparslan’ı, Konstaniyye’nin Haliçteki zincirlerini kıran Fatih Sultan Mehmet Han’ı, Metristepe’den Duatepeye, oradan da Kocatepe’ye Kızılcagün ile Türk’e güneş olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatmıyor mu?

Bin yılın mirası Yusuf Has Hacip’in Siyasetname’si, mesneviyi nazım şeklinde kullanan ilk Türkçe eserdir.

Büyük düşünür 1077’de Kaşgar’da vefat etmiştir. Türbesi de bu şehirdedir.

Yaratan, besleyen ve esirgeyen Tanrının adıyla söze başladım. Okuyana mutluluk versin ve ona yardımcı olsun diye kitabın adını Kutadgu Bilig koydum. İnsanların iki cihan için yardımcısı olsun diye sözümü söyledim. Kitabımı yazdım.

Ruhun şad olsun, Türkün bilgesi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder