Türkiye’de genç olmak dedin mi; Dünya’da hiçbir ülkenin gencinde olmayan bir şey vardır Türk gencinde.
Hayal… Finlandiyalı bir genç gibi Dünya’nın
ilk yüz üniversitesi arasına girmiş bir üniversitede, o üniversitenin seçkin
bir bölümünde okumak…
O bölümün binlerce kitaplık
kütüphanesinde araştırma yapmak. Spotify’da dinlediğin bir senfoniyi dersten
çıktığın bir ilkbahar akşamında konser salonunda dinleyebilmek hayalini
kurabiliyorum mesela.
Buzlar ülkesi İrlanda’dan gelen
gençlerin bir aylığına harçlıklarıyla gelebildiği bir tatil köyüne bir haftalık
da olsa öğretmen anne babamın maaşıyla gidebilsem, gelsin servis tabakları,
gitsin soğuk meşrubatlar…
Fransız Emma gibi mesela… Tek bilet
alıp trenle Avrupa’yı gezebilsem.
İngiltere’de British Museum mesela.
Manş Tüneliyle Fransa’ya… Champs-Elysees sokakları dar gelir bana. Oradan Almanya’daki Ren
Şenlikleri’ne.
Avusturya’da Mozart Evi, Prag’da sonbahar…
Norveçli Johanson.
Sınıfta enflasyonu konuşuyor mudur?
Hayat pahalılığını?
Almak istediği bilgisayarın ne kadar zamlandığını?
Ya da spor dersinde giyeceği ayakkabının çakmasını
nereden bulabileceğini?
Soruları genişletebiliriz…
Mesela, İtalyan Giovanni lise çağında bir delikanlı.
Yaşadığı iklimde, Fiat 500’üyle ve arkadaşlarıyla ülkesinin tozunu
attırıyordur. Kaçırdığı rock konserlerine hayıflanıyordur. Ya biz?
Kaçırdığımıza değil, gidecek durumumuzun olmayışına; Fiat 500’e değil, zamlanan
dolmuşa hayıflanıyoruz.
Sokakta başı boş dolaşan hayvanlar. Yatırım adı
altında yağmalanan ülkesi ve iki cami arasına sıkışmış kocaman bir ‘’Z’’.
‘’Hayaldi, gerçek oldu!’’ denilerek mahvedilen bir
gençlik. Yarısı zombi gibi duyarsız ve bitik, diğer yarısı ise hayalini yaban
elde arayan gençlik…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder