28 Mayıs 2025 Çarşamba

Dünya Avucumuzda 10/A

 

  Gazete ve dergi gibi kitle iletişim araçlarının doğuşu 18.yüzyılda endüstri devrimiyle başladı. 19.yüzyılda iletişim aracı olarak telefon ve telgraf, yine aynı hızla radyo ve 20.yüzyılın ilk çeyreğinde televizyon icat edildi. 2 büyük savaş gören dünya halkları hızla gazeteden radyoya, radyodan televizyona geçtiler.

19 ve 20.yüzyıl modernleşmenin ve buluşların mutlak çağı oldu. Köleliğin yerini işçi sınıfının alması ve savaşlar sonrası toplumun alt kesimlerinin göreceli bir refaha kavuşması, açlık sıkıntısının yerini meraka bıraktı.

Bilhassa, 2.Dünya Savaşı sonrası, ABD’nin Mutlak Dünya İmparatorluğu, Sam Amcanın yaşam tarzını tüm dünyaya dayattı. Kitle iletişim aracı olarak saydığımız gazete, dergi, radyo ve televizyon, Amerikan propaganda aygıtına dönüştürüldü. Misal, Amerikan filmlerindeki aile kavramı kusursuz aile olarak bize anlatıldı. Çalışan baba, ev hanımı anne ve çocuklar… Tek katlı bahçeli evde, baba akşam işten eve geldiğinde annenin hazırladığı yemekler ailecek yenir, sonra da televizyon karşısına geçilir.

1970 sonrası çok uluslu şirketler ve zengin iş adamları, refah seviyesi artan çalışanlarının isteklerinde artması üzerine, modern çağın kendi çıkarlarını tehdit ettiğini görünce, yeni bir düzen arayışına girdiler. Böylece, post-modern çağ dediğimiz, ekonomide neo-liberal çağ başladı. Artık, işçi sendikalarının yerini dini cemaatler, kütüphanelerin yerini bizim gibi ülkelerde kahvehaneler aldı.

1970’li yıllarda, petrol fiyatlarının aniden artması, ekonomiyi yönlendiren devletlerin ve büyük şirketlerin, sanayi yerine bilişime yatırım yapmasına önayak oldu.

ABD’de Microsoft ve Apple, Japonya’da Panasonic, Çin’de Huami, Kore’de Samsung, Hyundai, Kia gibi bilişim odaklı şirketler kuruldu. ABD, Avrupa Ülkeleri, Çin, Japonya gibi ülkeler üretirken ve bilimsel buluşlarla üretimlerini arttırırken ne yazık ki 3.Dünya ülkeleri üreten ülkelerin ham maddeleri haline getirildi.

1980’ler, bilgisayar çağının halkla buluştuğu dönemdir ve sonuna doğru Amerikan kökenli Motorola firmasının kablosuz telefon teknolojisi ve Dünya’daki tüm bilişim ürünlerini birbirine bağlayan şebekeler, günümüzün habercisi oldular.

Dünya’nın gelişmiş ulusları üretirken, geri kalmış ulusları tüketici haline dönüştürüldü. Ülkemizde, 90’lı yıllarda ABD ve Japonya üretimi olan bilgisayarlar aşırı üretim nedeniyle ucuzlayarak, alt gelir gruplarının evlerine girmeye başladı.

Türkiye’de, 1994’te GSM operatörleri hizmete başladı. Kapitalizmin ana şartı, arz-talep dengesidir. Operatör şirketleri hat sattıkça, Batılı telefon üreticisi şirketler ve Türkiye’deki iş ortakları başarılı ithalat hamleleriyle Türkiye’de milyonlarca telefon sattılar.

İlk telefonlar, çağrı ve mesaj özelliklerine sahipti. Ancak, gerek ülkemizde, gerekse Dünya’da talep azaldı. Bilişim şirketleri, daha renkli ve dokunmatik telefonlarla albeniyi arttırdılar.

Ya içerik? Android, IOS, Windows Phone gibi yazılımlar, kamera gibi donanımlarla cazibesi arttırılan telefonlar, birer medya aygıtına, YouTube, Twitter, Instagram gibi uygulamalarla kitle iletişim araçlarına dönüştürüldü.

Televizyonun yerini YouTube, Netflix; gazetelerin yerini Twitter, fotoğraf albümlerinin yerini ise Instagram gibi platformlar aldı. Modern çağın getirdiği kitle iletişim araçları yavaş yavaş ömrünü tamamlarken, post-modern çağı yeni iletişim araçlarını bizimle tanıştırdı.

Türkiye üzerinde, 1980 darbesi sonrası, devlet politikadan uzak nesiller yetiştirmeyi amaçladı. Tek kanallı dönemde, gazetelerinde yönlendirmesiyle bunda başarılı olundu. Ancak, 1990 sonrası özel radyo ve televizyon kanallarının kurulması, demokrasinin olmazsa olmazı çok sesliliğe dönüş için fırsat yarattı.

2000’lerde yoğunlaşan internet kullanımı ve sen on yıldaki sosyal-medya çağı, sansür ve manipülasyon girişimlerine rağmen bilhassa Z kuşağı diye adlandırılan 2000’ler gençliğinin rahatça konuşmasına, birlikte hareket etmesine, paylaşımları ile birbirlerini uyarmalarına ve uyanmalarına vesile olmuştur.

Ekonomisi güçlü olmayan 5 saat televizyon izleyen bir toplum, artık televizyonun yerine bilgisayarların, telefonların, tabletlerin karşısına mevzilendi. Onunla gülüp, onunla hüzünlendi.

İyi eğitim verilmemiş, bilimden uzak, estetik değerleri darmadağın edilmiş, asgari giderlerini bile karşılayamayan bir toplumun, sosyal medya ile umutlanma, ayakta kalma çabası takdir edilmelidir.

İlk deniz aşırı telgrafı 1847’de İngiltere Kraliçesi Victoria, ABD Başkanı James K. Polk’a gönderdiğinde bunu duyanların ağzı açık kalmıştı. Bugün, binlerce kilometre ötedeki bir ödül töreni sadece birkaç saniye farkla minicik ekranlarımızın içerisinde, okumayı çok istediğimiz bir kitap PDF formatında avuçlarımızın içinde, ya da Avusturya Filarmoni Orkestrasının Yeni Yıl konseri kulaklığımızın ucunda…

İnsanlarımızın sosyal medya düşkünlüğünü eleştirmek yerine, doğru yönelim ile elinin altındaki bin dünya bilgiye nasıl ulaşacağı konusunda onları bilgilendirirsek, başka bir bakış açısı mümkün.

Sözlük yasaklayan ülkeden, sözlük yazarı bireylerin yaşadığı bir ülkeye...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder