Maksim Gorki – Benim Üniversitelerim - 24/06/20 - 25/06/20
‘’Bir kez ben ‘Tanrı’nın görüntüsünde ve onun benzeri’
olarak yaratılmadım. Böyle bir şey yok. Erdem? Böyle bir şey bilmiyorum. Güç?
Hiçbir şey yapamam. İyilik? Ben iyi de değilim. Hayır, değilim! İkinci olarak,
ya Tanrı yaşamın bana ne denli kötü davrandığını bilmiyor ya da biliyor da bana
yardım etmek için bir şey yapmıyor. Ya da yardım edebilir ama etmek istemiyor.
Üçüncü olarak; Tanrı hiç de her şeyi bilen, her şeyi yapabilen, merhametli biri
değil. Çünkü Tanrı diye bir şey yoktur. Uydurmadır bu, tamamen uydurma.
Yaşamımız da uydurma ama beni kandıramazlar!...’’ Sayfa 89
‘’Beni engelleyen başka ne var ki? Ne var? Aşağı yukarı
yirmi yıldır ona inandım, onun korkusuyla yaşadım. Dişimi sıktım, çünkü soru
sormak yasaklanmıştı. Her şey yukarıdan duyuruluyordu. Ömrümü, elim kolum bağlı
geçirdim. Sonra İncil’i dikkatle okudum… Ve bütün bunların uydurma olduğunu
gördüm. Hepsi uydurma, Nikita!’’ Sayfa 91
''Yakın arkadaşım yoktu. Bana ‘’işlenecek bir hammadde’’
gözüyle bakan insanlara yaklaşamıyordum. Onlar da hiçbir yakınlık
göstermiyorlardı. Onları ilgilendiren özel konuların dışında bir şeyden ne
zaman söz etsem, kısaca:
‘’Bırak bunları!’’ diye öğütte bulunuyorlardı.'' Sayfa 93
‘’Görünmez iplik insanların yüreklerinde, kemiklerindedir.
İstersen onu koparıp atmayı dene! Onu kökünden koparıp atmayı bir dene! Çar,
halk için Tanrı gibidir.''
‘’Bana kalırsa, içinde bir sürü gereksiz şey var. Sözgelimi,
dilenciler için olanı: Yoksullar, mutludurlar. Neresi mutluymuş onların? Boşuna
söylenmiş bir söz bu. Doğrusunu istersen, yoksullar konusunda açık olmayan bir
yığın şey var. Bunları ayırt etmek gerek. Yoksulla yoksullaşmış olanı
birbirinden ayırmak gerek. Eğer bir adam yoksulsa, ne işe yarar? Ama
yoksullaşmışsa, belki de talihsizdir. İşte böyle bakılmalı. Bu, daha iyi bir yol.’’
Sayfa 96
‘’Kötülük öyle arttırılmalı ki, insanlar her yede ondan
bıksın. Yeryüzündeki her ruh, şu Allah’ın belası sonbahardan nefret ettiği
kadar ondan da nefret etsin!’’ Sayfa 105
‘’Sessiz insanlar, en çok da dindarlar… İşte bunlar
korkulacak kişilerdir. Kabadayıların akıllarından ne geçtiğini
anlayabilirsiniz. Böylece de tam zamanında saklanabilirsiniz. Ama sessizler,
otların arasındaki bir yılan gibi sessizce ve sinsice arkanızdan gelirler; siz
daha ne olduğunu anlamaya kalmadan, tam yüreğinizden sokuverirler. İşte ben, bu
tip insanlardan korkarım. Sessiz ve kendi halinde olanlardan…’’ Sayfa 106
‘’Aslında, zamanı gelince hepimiz öleceğiz.’’ Diye söylendi.
‘’İnsanların aptalca bir geleneği, bu. Evet, işte böyle. Yakov… O öldü. Burada
da bir bakırcı vardı. O da gitti. Geçen pazar, jandarmalar götürdüler onu.’’
Sayfa 108
‘’Yaşam… Tanrı belasını versin! Yaşa, çalış, didin ve eline
hiçbir şey geçmesin. Ne beden ne de ruh için…’’
‘’Ne Tanrı, ne de çar, onları yadsımamızla düzelmeyecek.
Önemli olan, insanların kendilerine kızıp sürdürdükleri bu kokuşmuş yaşayışa
‘hayır’ demeleri. İşte bütün sorun burada.’’
‘’Sözlerime dikkat et. İnsanların bir gün canına tak
diyecek. Öfkeye kapılıp her şeyi parçalayacaklar. O kokuşmuş çöpleri yıkıp
atacaklar. Milletin sabrı tükenecek bir gün.’’ Sayfa 109
‘’İşleri aceleye getirme, Mihayil Antonovic.’’ Dedi. ‘’İyi
bir iş, asla çabuk olmaz. Yavaş yavaş yapmalısın.’’
‘’Öğretilen ve öğrenilen her şey, insandan gelir. İnsanların
size öğrettiği şeyler, kitaptan öğrenilenlerden daha acıdır. İnsanların öğretiş
biçimi kabadır. Ama bu biçimde öğrendiğimiz şeyler, daha köklüdürler.’’ Sayfa 122
‘’Ezilmemek için yaşamayı öğren.’’
‘’Hepsi iyi kitaplar! Örneğin bu; çok az bulunan bir
kitaptır. Sansürce yakılması buyurdu. Devletin ne olduğunu öğrenmek istiyorsan,
bunu oku.’’ Sayfa 123
''Birçok bakımdan birbirimize benziyorduk, benzerliklere
dayanan dostluklar, kısa ömürlü olur.’’
''İntihar etmeye kalkıştıktan sonra, kendimi küçük görmeye
başlamıştım. Bomboş, değersiz bir yaratık olduğum duygusuna kapılmıştım.
Suçluluk duygusu beni eziyordu, yaşamaktan utanıyordum. Sayfa 124
‘’Öyle kötü ve haindi ki, vali bile makamını, işini gücünü
bırakıp onu görmeye geldi. ‘Bayan!’ dedi. ‘Ayağınızı denk almanızı salık
veririm. Çünkü hainliğiniz konusundaki söylentiler, ta St. Petersburg’a dek
ulaştı.’ Elbette kadın, valiye bir bardak şarap sundu ve ‘Evinize huzur içinde
dönün.’ dedi. ‘Ben huyumu değiştiremem!’ Aradan üç yıl bir ay geçti. Kadın
birden bütün köylüleri bir araya topladı. ‘Alın!’ dedi. ‘Bütün topraklarım
sizindir. Allah’a ısmarladık. Beni bağışlayın. Ben…’’
‘’Manastıra gidiyorum.’’ Diye tamamladı Hohol.
Kukuşkin, şaşkınlıkla ona bakıp başını salladı.
‘’Doğru. Başrahibe oldu. Demek sen de işittin?’’ Sayfa 135
‘’Bir şeyler öğreneceğim! Her tür kitap okuyacağım, sonra
her ırmağı izleyeceğim, gördüğüm her şeyi anlayacağım! Başkalarına öğreteceğim!
Evet öğreteceğim, insanın içini açabilmesi güzel bir şey, kardeşim! Hatta
kadınlar bile… Kimileri yürekten konuşunca anlıyorlar.’’ Sayfa 144
‘’Kibar bir insan bana kötü davrandığında, buna katlanabiliyorum.
Bir beyefendi, önemli bir insandır. Benim asla öğrenemeyeceğim şeyleri bilir o.
Ama benden farksız olan köylüler… Onlar benimle alay edince, nasıl
dayanabilirim? Aramızda ne var? Onlar paralarını rublelerle hesaplıyorlar,
bense kapiklerle, bütün fark bu işte.’’ Sayfa 153
‘’Bana hırsız diyorlar. Doğru, çalıyorum. Ama herkes
soygunculuk yaparak geçinmiyor mu? Herkes elinden geldiğince karşısındakini
sömürmüyor mu? Tanrı bizi terk etmiş. Şeytan da almış başını gidiyor.’’ 154
‘’Hepimizi işte böyle haklayacaklar!’’ dedi. ‘’Tanrı
gökyüzünde oturuyor ama öylesine aptal ki…’’ Sayfa 163
‘’Yaşam… Çok basit: Eğer üstteysen, sen yönetirsin. Yoksa
yönetilirsin.’’ Sayfa 184
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder