13 Eylül 2020 Pazar

Benim Üniversitelerim'den Sizlerle Paylaşmak İstediğim Alıntılar

Maksim Gorki – Benim Üniversitelerim - 24/06/20 - 25/06/20

‘’Bir kez ben ‘Tanrı’nın görüntüsünde ve onun benzeri’ olarak yaratılmadım. Böyle bir şey yok. Erdem? Böyle bir şey bilmiyorum. Güç? Hiçbir şey yapamam. İyilik? Ben iyi de değilim. Hayır, değilim! İkinci olarak, ya Tanrı yaşamın bana ne denli kötü davrandığını bilmiyor ya da biliyor da bana yardım etmek için bir şey yapmıyor. Ya da yardım edebilir ama etmek istemiyor. Üçüncü olarak; Tanrı hiç de her şeyi bilen, her şeyi yapabilen, merhametli biri değil. Çünkü Tanrı diye bir şey yoktur. Uydurmadır bu, tamamen uydurma. Yaşamımız da uydurma ama beni kandıramazlar!...’’ Sayfa 89 

‘’Beni engelleyen başka ne var ki? Ne var? Aşağı yukarı yirmi yıldır ona inandım, onun korkusuyla yaşadım. Dişimi sıktım, çünkü soru sormak yasaklanmıştı. Her şey yukarıdan duyuruluyordu. Ömrümü, elim kolum bağlı geçirdim. Sonra İncil’i dikkatle okudum… Ve bütün bunların uydurma olduğunu gördüm. Hepsi uydurma, Nikita!’’ Sayfa 91

''Yakın arkadaşım yoktu. Bana ‘’işlenecek bir hammadde’’ gözüyle bakan insanlara yaklaşamıyordum. Onlar da hiçbir yakınlık göstermiyorlardı. Onları ilgilendiren özel konuların dışında bir şeyden ne zaman söz etsem, kısaca:

‘’Bırak bunları!’’ diye öğütte bulunuyorlardı.'' Sayfa 93

‘’Görünmez iplik insanların yüreklerinde, kemiklerindedir. İstersen onu koparıp atmayı dene! Onu kökünden koparıp atmayı bir dene! Çar, halk için Tanrı gibidir.''

‘’Bana kalırsa, içinde bir sürü gereksiz şey var. Sözgelimi, dilenciler için olanı: Yoksullar, mutludurlar. Neresi mutluymuş onların? Boşuna söylenmiş bir söz bu. Doğrusunu istersen, yoksullar konusunda açık olmayan bir yığın şey var. Bunları ayırt etmek gerek. Yoksulla yoksullaşmış olanı birbirinden ayırmak gerek. Eğer bir adam yoksulsa, ne işe yarar? Ama yoksullaşmışsa, belki de talihsizdir. İşte böyle bakılmalı. Bu, daha iyi bir yol.’’ Sayfa 96

‘’Kötülük öyle arttırılmalı ki, insanlar her yede ondan bıksın. Yeryüzündeki her ruh, şu Allah’ın belası sonbahardan nefret ettiği kadar ondan da nefret etsin!’’ Sayfa 105

‘’Sessiz insanlar, en çok da dindarlar… İşte bunlar korkulacak kişilerdir. Kabadayıların akıllarından ne geçtiğini anlayabilirsiniz. Böylece de tam zamanında saklanabilirsiniz. Ama sessizler, otların arasındaki bir yılan gibi sessizce ve sinsice arkanızdan gelirler; siz daha ne olduğunu anlamaya kalmadan, tam yüreğinizden sokuverirler. İşte ben, bu tip insanlardan korkarım. Sessiz ve kendi halinde olanlardan…’’ Sayfa 106

‘’Aslında, zamanı gelince hepimiz öleceğiz.’’ Diye söylendi. ‘’İnsanların aptalca bir geleneği, bu. Evet, işte böyle. Yakov… O öldü. Burada da bir bakırcı vardı. O da gitti. Geçen pazar, jandarmalar götürdüler onu.’’ Sayfa 108

‘’Yaşam… Tanrı belasını versin! Yaşa, çalış, didin ve eline hiçbir şey geçmesin. Ne beden ne de ruh için…’’ 

‘’Ne Tanrı, ne de çar, onları yadsımamızla düzelmeyecek. Önemli olan, insanların kendilerine kızıp sürdürdükleri bu kokuşmuş yaşayışa ‘hayır’ demeleri. İşte bütün sorun burada.’’

‘’Sözlerime dikkat et. İnsanların bir gün canına tak diyecek. Öfkeye kapılıp her şeyi parçalayacaklar. O kokuşmuş çöpleri yıkıp atacaklar. Milletin sabrı tükenecek bir gün.’’ Sayfa 109

‘’İşleri aceleye getirme, Mihayil Antonovic.’’ Dedi. ‘’İyi bir iş, asla çabuk olmaz. Yavaş yavaş yapmalısın.’’

‘’Öğretilen ve öğrenilen her şey, insandan gelir. İnsanların size öğrettiği şeyler, kitaptan öğrenilenlerden daha acıdır. İnsanların öğretiş biçimi kabadır. Ama bu biçimde öğrendiğimiz şeyler, daha köklüdürler.’’ Sayfa 122

‘’Ezilmemek için yaşamayı öğren.’’

‘’Hepsi iyi kitaplar! Örneğin bu; çok az bulunan bir kitaptır. Sansürce yakılması buyurdu. Devletin ne olduğunu öğrenmek istiyorsan, bunu oku.’’ Sayfa 123

''Birçok bakımdan birbirimize benziyorduk, benzerliklere dayanan dostluklar, kısa ömürlü olur.’’

''İntihar etmeye kalkıştıktan sonra, kendimi küçük görmeye başlamıştım. Bomboş, değersiz bir yaratık olduğum duygusuna kapılmıştım. Suçluluk duygusu beni eziyordu, yaşamaktan utanıyordum. Sayfa 124

‘’Öyle kötü ve haindi ki, vali bile makamını, işini gücünü bırakıp onu görmeye geldi. ‘Bayan!’ dedi. ‘Ayağınızı denk almanızı salık veririm. Çünkü hainliğiniz konusundaki söylentiler, ta St. Petersburg’a dek ulaştı.’ Elbette kadın, valiye bir bardak şarap sundu ve ‘Evinize huzur içinde dönün.’ dedi. ‘Ben huyumu değiştiremem!’ Aradan üç yıl bir ay geçti. Kadın birden bütün köylüleri bir araya topladı. ‘Alın!’ dedi. ‘Bütün topraklarım sizindir. Allah’a ısmarladık. Beni bağışlayın. Ben…’’

‘’Manastıra gidiyorum.’’ Diye tamamladı Hohol.

Kukuşkin, şaşkınlıkla ona bakıp başını salladı.

‘’Doğru. Başrahibe oldu. Demek sen de işittin?’’ Sayfa 135

‘’Bir şeyler öğreneceğim! Her tür kitap okuyacağım, sonra her ırmağı izleyeceğim, gördüğüm her şeyi anlayacağım! Başkalarına öğreteceğim! Evet öğreteceğim, insanın içini açabilmesi güzel bir şey, kardeşim! Hatta kadınlar bile… Kimileri yürekten konuşunca anlıyorlar.’’ Sayfa 144

‘’Kibar bir insan bana kötü davrandığında, buna katlanabiliyorum. Bir beyefendi, önemli bir insandır. Benim asla öğrenemeyeceğim şeyleri bilir o. Ama benden farksız olan köylüler… Onlar benimle alay edince, nasıl dayanabilirim? Aramızda ne var? Onlar paralarını rublelerle hesaplıyorlar, bense kapiklerle, bütün fark bu işte.’’ Sayfa 153

‘’Bana hırsız diyorlar. Doğru, çalıyorum. Ama herkes soygunculuk yaparak geçinmiyor mu? Herkes elinden geldiğince karşısındakini sömürmüyor mu? Tanrı bizi terk etmiş. Şeytan da almış başını gidiyor.’’ 154

‘’Hepimizi işte böyle haklayacaklar!’’ dedi. ‘’Tanrı gökyüzünde oturuyor ama öylesine aptal ki…’’ Sayfa 163

‘’Yaşam… Çok basit: Eğer üstteysen, sen yönetirsin. Yoksa yönetilirsin.’’ Sayfa 184

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder